
Narsist kelimesi günlük yaşamımızda sıkça duyduğumuz kavramlardan biri. Kimi zaman ilişkilerimizde karşı tarafın tutum ve davranışlarının bizde uyandırdığı duyguları tanımlamak için bu kelimeyi kullanırız. Kimi zaman da sosyal medyadaki “Bir narsisti nasıl fark edersiniz?”, “Bir narsistle baş etmenin 8 adımı” gibi içeriklerde bu kavramla karşılaşırız. Siz bu kavramı ne kadar tanıyor ve ne sıklıkla kullanıyorsunuz?
Klinik Psikolog Şule Öncü’nün “Hepimiz Narsistiz” kitabı, bu kadar yaygın kullanılan bir kelimenin ne kadar da yanlış etiketlenebildiğini hatırlatıyor. Bu yüzdendir ki kitap daha ilk bölümde bizi, “Narsisizmle İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar” başlığı ile karşılıyor.
Narsisizme dair yaygın yanılgılara değinen kitap, aynı zamanda kavrama farklı bir pencereden bakıyor ve bilinmeyen taraflarını da ele alıyor. Bazen psikolojideki tanılarda, bazen de kendimizi veya bir ötekini tanımlarken kullandığımız etiketlerle rahatlarız ve anlam buluruz. Fakat bu etiketlemeleri fazla kullandığımızda, kişiyi patolojikleştirmemize, damgalamamıza ve değişebilme yetisine daha katı bir yerden tavır almamıza sebep olur. Davranışlarımızı ve kişilik özelliklerimizi zaman zaman değişen ve iki kutbu da bir arada barındıran bir spektrum şeklinde yorumlarsak daha çok tamamlanma, denge ve esneklikten söz edebiliriz. Klinik Psikolog Şule Öncü’de narsisizmin sağlıklı ve patolojik yönlerini bu spektrum yorumu üzerinden ele alıyor.
Sağlıklı narsisizmin; kendini gerçekleştiren, sınırlarını ve zayıf-güçlü yanlarını tanıyan, ve kendini takdir edebilen herkeste gözlemlenebileceğini belirtiyor. Bazı yaşam deneyimlerinin, bireyi sağlıklı narsisizm tarafından daha patolojik uca doğru kaydırdığını da ekliyor. Örneğin, çocukluktan beri karşılanmayan temel ihtiyaçlar, bir ebeveyn, partner ya da arkadaş ilişkilerindeki ihmal ya da işgal edildiğimiz alanlar, sosyal medyanın ya da kapitalizmin teşvikiyle dış dünyaya yarattığımız imajlarımız, patolojik narsisizme geçişi kolaylaştırabilir. Patolojik narsisizmi duyduğunuzda aklınızda nasıl biri canlanıyor? Muhtemelen ilk aklınıza gelen, filmlerde de birçok defa gördüğümüz o “büyüklenmeci” profil. Klinik Psikolog Şule Öncü, sanılanın aksine bu profildeki kişilerin, kendi gerçek benliğine güvenlerinin ve inançlarının düşük olduğunu ve bu gerçekliğin fark edilmesine dair varoluşsal bir utanç ve kaygı hissettiklerini belirtiyor. Kişi, duyguları ve gerçek benliği ile ilgili zorlanmasını dışarıya yansıtmamak adına, işlevsel olmayan savunma mekanizmalarına başvurabilir ya da kabuk görevi görecek olan büyüklenmeci bir imaj yaratabilir. Kitapta bu büyüklenmeci narsisizmin görünmeyen zorlanmalarını anlarken bir yandan da narsisizmin daha az bilinen tarafından da söz ediliyor. Kişinin hayata karşı konumunun daha kurban veya küskün olan bir yerden duyulduğu “örtük/kırılgan” narsisizm…
Yazar ayrıca, “narsist tarafından mağdur edilme” anlatılarına ayrı bir parantez açıyor. Patolojik uçtaki narsistik örüntülerin daha baskın olduğu kişilerle olan ilişkilerimizde, kendimiz de benzer savunmalara yönelebilir ve benliklerimizden uzaklaşma riskiyle karşılaşabiliriz. Narsisizmi yalnızca “ötekine” ait bir özellik değil, hepimizin kendilik yapılanmasında farklı düzeylerde var olabilen bir kavram olarak düşünebilmek ve örtük – büyüklenmeci yanları tanıyıp anlayabilmek, daha az yargılayıcı bir yerden değerlendirmemize yardımcı olabilir. Kitap, ötekilerle kurduğumuz ilişkilerde, patolojik narsisizmin benzer savunmalarını edinmeden de kendi benliğimizle temasımızı nasıl koruyup sürdürebileceğimize dair de düşündürüyor.
Narsisizm kavramıyla sık karşılaşan; özellikle de kimi zaman danışan koltuğunda, kimi zaman da terapist koltuğunda oturmakta olan bizlere bu kitabı öneriyorum.